ROMAN ÖZETLERİ ACIMAK: R. Nuri Güntekin’in romanı. Zehra öğretmen, yeni eğitim öğretimin bütün gerekleri
ROMAN ÖZETLERİ
ACIMAK: R. Nuri Güntekin’in romanı. Zehra öğretmen, yeni eğitim öğretimin bütün gereklerini yerine getirir, öğrencilerle bire bir ilgilenir; fakat öğrencilerin yaptıkları yanlışları asla affetmez. İçinde hiç acıma duygusu hissetmez. Maarif Müdürü, Zehra’ya babasının hasta olduğunu, bu nedenle İstanbul’a gidip babasını görmesini ister; fakat Zehra babasının olmadığını, o kişinin başka birisi olabileceğini söyler. Zehra İstanbul yolunda babasının ailesine yaptıklarını annesini, ablasını ve anneannesini nasıl öldürdüğünü ve en sonunda da kendisini bir yatılı okula verip hiç arayıp sormadığını düşünür. İstanbul’a varır. Eski komşuları Vehbi Bey kendisini karşılar. Niçin daha önce gelmediğini, babasının Zehra, Zehra diye öldüğünü söyler. Kendisine babasının eşyalarının bulunduğu sandığın anahtarı verilir. Sandığı açar, içinde bir günlük vardır. Günlüğü okumaya başlar. Babasının ilk memuriyet yıllarını, annesiyle evlenmesini, anneannesinin davranışlarını okur. Zehra daha önce bildiği şeylerin hepsini tam tersi olduğunu öğrenir. Aslında bu olaylarda bütün suçlunun annesi ve anneannesi olduğunu anlar. Bundan sonra içinde bir acıma duygusu oluşur. Birkaç gün sonra okuluna tekrar döner. Zehra, acımayı öğrenmiştir.
AGANTA BURİNA BURİNATA: Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın 1946 yılında yazdığı bir romandır. Halikarnas Balıkçısı adıyla tanınan deniz ve bodrum tutkunu Cevat Şakir; yapıtına bir denizci teriminin (serenlerin üstündeki üst ve alt yelkenleri tut) adını vermiştir. Bodrum'lu bir denizci olan Mahmut'un ağzından deniz ve deniz insanının anlatımının konu edildiği kitap, denize ve deniz insanlarına beslenen sevgiyi şiirsel bir dille ve coşkulu bir şekilde ele almaktadır. Roman'ın altı kahramanı vardır: Mahmut, Süleyman Kaptan (Mahmut'un babası), "Kirpi" Halil, Fatma, Hakkı Reis ve Ayşe. Yapıt, Mahmut'un anıları şeklinde aktarılmıştır.,
ANAYURT OTELİ: Yusuf Atılgan/n romanı. Küçük bir Anadolu kasabasındaki Anayurt Oteli' nin yalnızlıktan kurtulamayan otel müdürü katibi Zebercet, birbirine benzeyen sıradan olaylar içinde iç dünyasındaki fırtınaları dizginlemeye çalışan biridir. Günün birinde, bir gece vakti Ankara Treni ile gelen güzel ve gizemli bir kadının her zamanki müşterilerin arasına katılması onun tekdüze yaşamını hareketlendirir. Zebercet, gelişinin ertesi gününde, bir hafta sonra geri geleceğini söyleyip otelden ayrılan bu kadın müşterisini takıntı haline getirince bu meçhul kadın, ister bir anı ister hayalet olsun, Zebercet’e ve otele musallat olur. Zebercet kadının odasını aynı şekilde korur, her gün o odaya giderek kadınla yaptığı konuşmaları defalarca tekrar eder. O odada herhangi bir şey değişirse kadının bir daha geri gelemeyeceğinden korkar. Sabahları oteldeki müşterileri uyandırdıktan sonra, o odaya uğrayıp sanki kadın içerdeymişçesine kapıyı tıklayıp onu uyandırmaya çalışır; onun içeriden kendisine seslendiğini hayal eder. Ama beklenen gizemli kadın hiçbir zaman gelmez. Zebercet zaman içinde her şeye yabancılaşır, oteli kapatır ve görünüşte tekdüze fakat içdünyası gelgitli bir hayat yaşamaya başlar. İç dünyasındaki fırtınalara, özlemlerine ve yalnızlığına çare bulamayınca kendini asmayı planlamaya başlar ve anlamını yitirmeye başlayan yaşamı hazin bir sona doğru sürüklenir.
ANKARA: Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun romanı. Orta Anadolu’da küçük bir kasaba iken Cumhuriyet’in başkenti olan Ankara’nın yaşadığı sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda yaşadığı hızlı değişimi anlatan romanda, romanın başkahramanı Selma Hanımın hayatı, evlilikleri ve insanî ilişkileri ile birlikte Ankara’nın üç dönemi canlı tasvir ve olaylarla verilir. Birinci bölüm: Kurtuluş Zaferi ile sonuçlanan, savaş yıllarındaki Ankara’yı kısa hatlarla açıklamaktadır. Selma Hanım hayatını bu üç bölümde üç ayrı erkekle geçiriyor. Milli mücadele yıllarında bir banka şefinin karısıdır. Bütün ümitlerin zafer’e bağlandığı, başka hiçbir şeyin önemli olmadığı bu devirde, herkesin mütevazı bir hayatı vardır. Yalnız kocası Nazif Bey’in milli davaya bir erkekten beklediği heyecan ve alaka ile bağlanmadığını gören Selma Hanım yavaş yavaş kocası Nazif Bey’den kopmaya başlar. İkinci bölümde Selma Hanım, Nazif Bey’den boşanmıştır. Bu bölüm zaferden sonraki Ankara’dır. Selma Hanım Miralay Hakkı Bey’in karısıdır. Ancak koşullar değişmiş değişen koşullar Cumhuriyet öncesinin kişilerini de değiştirmiştir. Hakkı Bey milli idealleri bir tarafa bırakmış, maddi refah içerisinde sadece kendi hesabına çalışan birisine dönüşmüştür. Selma Hanım yeni kocasından da boşanır. Bundan sonraki hayatında toplumsal hizmetlerin en değerlisi olan öğretmenlik görevine atılır. Son bölüm yazarın hayalindeki Ankara’dır. Gazi Mustafa Kemal’in Onuncu Yıl Nutku, bir devir başlangıcının, bir yeni sabahın ilk işareti gibi olmuştur. Ankara’nın çehresi değişmiştir. Selma Hanım Neşet Sabit’le evlenmiş, bu iki insan yeni hayatın imar ve inşasında el ele vererek büyük bir aşkla çalışır, Cumhuriyet’in yeni değerlerini halk yığınlarına götürürler.
ARABA SEVDASI: R. Mahmut Ekrem’in romanı. Edebiyatımızın ilk realist romanı. Üstünkörü bir eğitim görmüş olan Bihruz Bey bir vezir oğludur. Babası ölünce çok büyük bir servete kavuşur. Kendini eğlenceye kaptıran Bihruz gönlünü Periveş adlı bir kıza kaptırır. Yalancı ve dalkavuk arkadaşı ona Periveş’ in öldüğünü söyler, bu üzüntü içinde Şehzadebaşında yürürken Periveş’ e çok benzeyen birini görür ve onu Periveş’ in ablası sanır. Bihruz’ un ahmaklığını anlayan kadın, Periveş diye aradığı kişinin kendisi olduğunu söyler. Sonunda Bihruz gözünde çok yücelttiği kadının iyi biri olmadığını anlar.
AŞK-I MEMNU: H. Ziya Uşaklıgil’in romanı. Firdevs, elli yaşlarında ve gözü yükseklerde olan bir kadındır. Eşi Firdevs Hanım’ın para ve şöhret hırsından bunalmış, bir gün Firdevs Hanım’ın genç aşıklarından gelen mektupları fark ederek kalp krizinden vefat etmiştir. Firdevs Hanım ise çok kısa bir süre yas tutarak, tekrar gezinti yerlerinde görünmeye devam etmiştir. Firdevs Hanım’ın kızları olan Bihter 22, Peyker ise 25 yaşında ve evlidir. Peyker annesinin istemediği bir evlilik yaparak bir memurla evlenmiştir. Adnan Bey ise kırk beş yaşında, zengin bir duldur. Nihal adında genç bir kızı, Bülent adında küçük bir oğlu vardır. Adnan Bey şuhluğu ve serbestliğiyle ün alan Firdevs Hanım’ın kızı Bihter’le evlenir. Bihter bu evlenmeye, sırf Adnan Bey’in zenginliği yüzünden razı olmuştur. Adnan Bey kızı Nihal’i amcasının oğlu Behlül ile evlendirmek ister. Nihal buna için için sevinir. Nihal’ i seven biri daha vardır: Beşir. Beşir, evde büyütülmüş bir zenci çocuğudur. O da, bütün duygularıyla bu sarışın, ince kıza hayrandır. Ona karşı sevgisi yüzünden verem olmuştur. Bir süre sonra Bihter’le kocasının çapkın yeğeni Behlûl ile aralarında bir “yasak aşk” başlar. Behlûl, hayatta eğlenceden başka bir şeye değer vermeyen, her gününü başka bir kadınla geçiren biridir. Nihal üvey annesi Bihter’in Behlül’le ilişkisini öğrenir ve üzüntüsünden hastalanır. Sonunda Adnan Bey’de durumu öğrenir. Bihter bir tabancayla intihar eder. Bihter’ in intiharından bir süre sonra, Nihal iyileşir. Behlül insan içine çıkmaya yüzü kalmadığı için kaçıp gitmiştir. Bu acı hayat tecrübesinden sonra baba kız, artık yalnız birbirleri için yaşamaya karar verirler.
ATEŞTEN GÖMLEK: H. Edip Adıvar’ın Romanı.., Roman,dışişlerinde çalışan Peyami’nin hatıra defteridir. Peyami, İstiklal Savaşında bacağını kaybetmiş, kafasından yaralanmıştır. Ameliyatı yapacak olan doktorlar, hatıra defterini okurlar: Peyami’nin uzak bir akrabası olan Ayşe, İzmir’den, onunla evlendirilmek üzere İstanbul’a davet edilmiş, ama Peyami istememiştir. Bunun üzerine, onuruna çok düşkün olan Ayşe, bir daha hiç bir zaman Peyami ile evlenmemeyi kafasına koyar ve başkasıyla evlenir. Bir gün, İzmir’e yunanlıların çıktığı haberi gelir. Ayşe’nin kocasını, küçük oğlunu, birçok masum insanla birlikte süngülemişlerdir. Ayşe, İstanbul’a Peyami’lere gelir. İhsan’la Cemal, Sultan Ahmet Mitingi’nden sonra Anadolu’ya geçerler. Peyami ile Ayşe de, bir kağnıya atlayıp Kandıra köylerinde İhsan’la buluşurlar. Bir çete kurmuşlardır. Ayşe de hemşire olmuş, Eskişehir’e gitmiştir. İhsan bir akşam Peyami’ye Ayşe’yi nasıl yana yana sevdiğini anlatır. İhsan bir saldırı sırasında vurulur. Peyami’nin kolları arasında hayatını kaybeder. Hemşire Ayşe de bu saldırıda hayatını kaybedenler arasındadır. Peyami, Ayşe ile İhsan’ı Gökçepınar’da yan yana gömdürür. Niyeti İzmir’e en önce girip, bunu Gökçepınar’da yatan Ayşe’ye anlatmaktır. Peyami, kafasından yaralanır. Hastanede ölür.
AYAŞLI VE KİRACILARI: M Şevket Esendal’ın biyografik romanı. Roman,1930 yıllarının Ankara’sından toplumsal bir kesit sunmaktadır. Yeni yapılan bir apartmanın dokuz odalı bir bölümü, Ayaşlı İbrahim Efendi adında bir şahıs tarafından tutulmuştur. İsteyenlere oda kiralamaktadır. Yazar da bu odalardan birini kiralamıştır. Kiracılardan ön plana çıkanlar arasında yazarımız, Ayaşlı, Halide, Şoför Fuat ve karısı Faika, Şefik Bey, Hasan Bey, Abdülkerim ve İffet Hanım, İskender Bey, Turan Hanım ve kocası Haki Bey ve yazarın arkadaşı Doktor Fahri Bey’dir. Hasan Bey yazarın apartmanda en içli dışlı olduğu kişidir. Turan Hanım odasında kumar oynattırmaktadır. İskender Bey fabrikatördür ve zengindir. Haki Bey, karısı Turan Hanım’ın yazarımızla münasebetini görmezlikten gelmektedir. Abdülkerim ve karısı İffet Hanım’ın başı çocukları ile derttedir. Turan Hanım kumar işlerini büyütünce evden ayrılıp küçük bir ev alarak, kendi kumarhanesini kurmuştur. Hasan Bey ve Ayaşlı’nın tek işleri akşamları çilingir sofrasını kurarak siyasi olayları tartışmasıdır. Hasan Bey hastalanınca Ayvalık’ta yaşayan kızı Selime’ye haber verilmiştir. Yazar Selime’ye aşık olur, evlenirler. Şefik Bey, ölü bulunur. İskender ortaklarının pis işlerinden dolayı hapse atılır. Ayaşlı ile kiracıları da ölüme ve ayrılıklara dayanamayarak dağılır.
BABA EVİ : Orhan Kemal'in “Küçük Adamın Romanı” adını taşıyan üçlemesinin ilk kitabı. Seri “Avare Yıllar” ve “Cemile” ile devam eder. Roman, bir ailenin yaşadığı olaylar silsilesini anlatır. Baba Mahmut, anne Nurten, kızlar Bilge, Safiye, erkek çocuklar Çetin, Metin ve eşleri Oya ile Zeliha'nın yaşamları üzerine kuruludur. Küçük kız evlât Bilge’nin aile bireyleri ve özellikle babası ile olan anlaşmazlıkları ve aile bireylerinin birbirleri ile olan ilişkileri romanın ana konusudur.
BENİM ADIM KIRMIZI : Orhan Pamuk’un romanı. Kitap 16. yüzyılda İstanbul’da geçen bir aşk öyküsü aynı zamanda bir cinayet romanı özelliğini taşıyor. İki erkek arasında kalan iki çocuk annesi bir kadının, Şekure’nin yaşadıkları ve zamanın İstanbul’unda yapılmaya çalışılan bir sanatın nasıl karışıklıklara yol açtığı anlatılmaktadır.
BEREKETLİ TOPRAKLAR ÜZERİNDE: Orhan Kemal’in romanı. İflahsızın Yusuf, Pehlivan Ali, Köse Hasan köylerinden yola çıkarlar. Geçimleri, bulacakları işe bağlıdır. İflahsızın Yusuf, daha Önce Sivas cer atölyesinde çalışmıştır. Ötekilerse ilk defa şehre gitmektedirler. Çukurova'ya gider, fabrikatör hemşerilerini bulurlar. İşe alınırlar. Köse Hasan, fabrikanın ağır işine, pis havasına dayanamaz. Hastalanır. Perişanlık içerisinde, bir han köşesinde ölür. Fabrikadaki haksızlıklar, Irgat Başı'nın haraçları, öteki iki arkadaşı çileden çıkarır. Haraca başkaldırırlar. Fabrika sahibi hemşerileri de, onlara arka çıkacak yerde, kötülere katılınca, işten atılırlar. Başka bir iş bulabilmek için, günlerce iş ararlar. Pehlivan Ali, köyündeki sözlüsü sevdiği kızla evlenebilmek için para kazanmak, çift çubuk sahibi olmak zorundadır. İflahsızın Yusuf ise, kazandığı para ile evine bir gazocağı alacaktır. Bir inşaatta iş bulurlarsa da, bu iş onlara hayırlı gelmez. Pehlivan Ali, Fatma adında bir kadına tutulur. Kadın, Ali'nin tüm parasını yer bitirir. İnşaat işinden kovulur. Bir çiftlik ağasının patozunda çalışır. Çok çalışmaktan, yorgunluk ve uykusuzluktan, bir gece iki ayağını birden makineye kaptırır. Kan kaybından ölür. İflahsızın Yusuf ise, iyi bir duvarcı ustası olmuştur. Köyüne tek başına dönünce, ölen arkadaşlarının yakınları, olup bitenleri anlarlar. Çevresine toplanan hiç şehir görmemiş köylüleri, anlattıklarını şaşkın dinlerler. İflahsızın Yusuf, yarınlara güvenle bakar, istediği gazocağını almıştır.
BİR KADIN DÜŞMANI: (Reşat Nuri Güntekin) İlk evliliğinde yaşadığı kötü olaylar sonucu kadınların hepsine önyargılı bakan ve onları değersiz gören İskender ‘in başından geçenler anlatılmaktadır.
BİR SÜRGÜN: (Yakup Kadri Karaosmanoğlu) Doktor Hikmet İzmir’e sürgün edilmiş bir memurdur, sıkıntı ve dertlerden çökmüş orta yaşlı bir kişidir. Okumaya düşkün bir insandır. Bunaldığı birgün rastgele bir vapura biner, Paris’e gider; ama Paris’te aradığı huzuru bulamaz.
BİR TEREDDÜTÜN ROMANI: Peyami Safa’nın romanı Mualla, kendisine tavsiye edilen ‘Bir Adamın Hayatı’’ adlı kitabı tereddüt içinde okur. Kitaptan etkilenir. Kitapta zehirlenen, ölüm ile yaşam arasında mekik dokuyan bir adamın ölüm korkusu anlatılır. Mualla, kitabın yazarını merak eder, yazarla tanışır. Yazar kızı çok beğenir ve ona evlenme teklif eder, fakat cevabı için Mualla’ya zaman verir. İtalya’dan kocasından ayrılıp İstanbul’a gelen, yazarın eserlerini hayranlıkla okuyan Vildan, Mualla hanıma yapılan teklifi kıskanır. Yazarla buluşurlar. Vildan, yazarı eşi gibi karşılar. Vildan, aldığı fazla alkol ve ilaçların etkisiyle kendisinden geçip bilinçsizce sayıklar. Yazar, sabahleyin Vildan’ı kapıcıya teslim edip uzaklaşır. Eve tekrar uğradığında Vildan’ının adresi bilinmeyen bir yere taşındığını öğrenir. Yazar için Vildan ve Mualla tarihe karışmıştır.
BİZ İNSANLAR: (Peyami Safa) Kurtuluş Savaşı zamanında zengin halktan bazıları kendi çıkarları için işgalci devletler ile yakınlaşma içerisine girer. Orhan o dönemde yatılı okulda öğretmenlik yapmaktadır. Talebelerinden Tahsin, sınıf arkadaşı Cemil’in kaşını taş atarak patlatır. Orhan, Cemil’in tedavisini yaptırıp annesinin yanına götürür. Tahsin’in Cemil’e taş atmasının nedeni kendisine ‘Eşek Türk’ diye hitap etmesidir. Orhan Köşkte Cemil’in ablası Vedia’yı görür, aşık olmuştur. Okuldan istifa eder. Para kazanmak için çeviriler yapar. Vedia ile evlenmek ister. Vedia buna yanaşmaz. Vedia’nın annesi köylüler tarafından sevilmez çünkü evine Fransız bayrağı asmıştır. Orhan Vedia ile buluşacağı bir gün Vedia’nın hastanede olduğunu öğrenir ve koşarak hastaneye gider.Vedia şuursuzca yatmaktadır.Orhan günlerce hastanede onun yanında kalır.Çok halsiz düşmüştür. Doktorların tüm ısrarlarına rağmen dinlenmeyi kabul etmez. Merdivenden düşerek ölür. Vedia ertesi sabah iyileşir
BUGÜNÜN SARAYLISI: R. Halit Karay’ın romanı. Dar gelirli bir memur olan Atâ Efendi’nin evine postacının bıraktığı mektup evde şaşkınlık uyandırır. Mektupta Ata Efendinin teyze oğlu Yaşar, kızı Ayşen’i İstanbul’a yollayacağı yazmaktadır. Ayrıca yanında üç yüz lira göndermektedir. Böyle bir şeyi istemeyen Ata Efendi evde oluşabilecek problemlerden kaygılanmaktadır. Ama zengin olan teyze oğlunun göndereceği para hiç de göz ardı edilecek bir miktar değildir. Oldukça güzel olan Ayşen, evdekilerin sevgisini kazanır. Eve yeni bir gelir kapısı da açılmış olur. Bu arada Atâ Efendi de kıza tutulur. Atâ Efendi çalıştığı yerde güvenilir birisidir. Patronun oğlu Rüştü kıza taliptir. Atâ Efendi terfi eder. Elçi Sait Reşit ile ilişkisi olan Ayşen yanlış bir karar verir ve elçi ile evlenerek yurt dışına çıkarlar. Ayşen bu ilişkiden mutlu olmaz. Rüştü ile Atâ Efendi onu geri döndürmek için uğraşırlar. Ayşen gidince evde parasızlık baş göstermiştir. Kız da geri dönmek istemektedir. Ayşen geri döner. Patronun oğlu Rüştü ile evlenir.
ÇALIKUŞU: Reşat Nuri Güntekin’in romanı. Feride isimli aydın bir Türk kızının Anadolu’da öğretmenlik yapmasını, Anadolu çocuklarını eğitmek için gösterdiği gayreti anlatan roman. Türk romanını Anadolu’ya açan ilk önemli eser. Annesi ölen Feride, babası da sınır sınır dolaşan bir subay olduğu için büyükannesinin yanında büyümüştür. Fransız lisesinde yatılı olarak okur. Feride neşeli, zeki, ele avuca sığmaz bir kızdır. Fırsat buldukça ağaçlara tırmanıp daldan dala atladığı için öğretmenlerinden biri onu çalıkuşuna benzetmiştir. Babasının da ölmesi üzerine Feride’nin, yakını olarak sadece bir teyzesi kalmıştır. Teyzesinin Kamuran adlı, Feride’ den büyük bir oğlu vardır. Kamuran, Feride’yi büyük bir aşkla sever. Feride de Kamuran’a karşılık verir. Düğün hazırlıkları tamamlanmak üzereyken, bir kadın gelir ve Feride’ye Kamuran’ın bir kızla aşk yaşadığını söyler. Bu durum Feride’yi çok derinden etkiler. Feride teyzesinin evinden kaçar, yolunu izini kaybettirir. Zeyniler adlı bir köyde öğretmenliğe başlar. Bu köyde Feride yaptığı herşeyi günlüğüne yazmaya başlar. Bir zamanların hayat dolu asi genç kızı şimdi hayatı tanıma yolundadır. Öğrencilerinin her biriyle ayrı ayrı ilgilenmek ona büyük bir zevk vermektedir. Öğrencileri arasında Munise adında kimsesiz bir kız vardır. Feride, Munise’ye acır ve onu evlatlık alır. Birçok yer dolaşır öğretmenlik yapar. Feride’nin gittiği her yerde güzelliği başına dert açmaktadır. Savaş başlayınca Feride bir hasta bakıcı gibi Doktor Hayrullah Bey’e yardım eder. Doktor Feride’yi ve artık büyümüş olan Munise’yi kendi öz kızları gibi sevmektedir. Ancak Munise kuşpalazına yakalanır ve ölür. Feride, üzüntüden hastalanır. Günlerce doktorun evinde yatar. Dedikodular başlayınca Doktorla bu dedikodulardan kurtulmak için evlenirler. Feride doktoru babası gibi sevmektedir. Doktor, Feride’nin defterini bulmuş ve okumuştur. Feride’nin her şeye rağmen Kamuran’ı sevdiğini öğrenmiştir. Doktor, Kamuran’a bir mektup yazar. Doktor yazdığı mektupla defteri ve bazı belgeleri paket haline getirir. Feride’ye ölümünden sonra bu paketi Kamuran’a götürmesini vasiyet eder. Doktor kısa bir süre sonra ölür. Feride, hem paketi teslim etmek hem de çok özlediği teyzesini görmek üzere, Tekirdağ’a teyzesinin yanına gider. İçinde neler bulunduğunu bilmediği paketi teslim eder. Teyzesi bu paketi Feride gitmeden bir gün önceden Kamuran’a verir. Kamuran, Feride’nin kendisini hala sevmekte olduğunu öğrenir. Evlenirler.
CEZMİ: Namık Kemal’in eseri. İlk tarihi roman. Çok iyi ata binen, güzel şiirler yazan Cezmi, 1570 yılında İran seferine gönüllü olarak katılır. Bu savaşlarda gösterdiği kahramanlık sayesinde Kırım Hanı Adil Giray’ın teveccühünü kazanır. Adil Giray ve kardeşi Gazi Giray savaş sırasında İranlılara esir düşer. İran’ı şahın karısı Şehriyar ve şahın kızkardeşi Perihan idare etmektedir. Şehriyar da Perihan da, Adil Giray’a aşık olurlar. Adil’in de Perihan’ı sevdiğini anlayan Şehriyar her ikisini de öldürmek için planlar yapar. Adil Giray’ın esir düştüğünü öğrenen Cezmi, Adil’in yardımına koşar. Şehriyar’ın askerleri Perihan ve Adil Giray’ ı öldürürler, fakat aşklarını yok edemezler. Her ikisi de aynı mezara Cezmi tarafından defnedilir. Cezmi kılık değiştirerek vatanına geri döner.
DEVLET ANA: Kemal Tahir’in romanı. Roman, Osmanlı beyliğinin aşiretten devlete yükselişinin öyküsüdür. Bizanslı kız Liya, Türk genci Demircan’a aşıktır. Liya’ya göz koyan Notüs Gladiyüs, Ertuğrul Beyin at bakıcısı Demircan’ı ve Liya’yı öldürür. Bu olayı Osmanlı aşiretinden Osman Bey’in oğlu Orhan ve Demircan’ın kardeşi Kerim görür. Demircan ölünce Bacıbey, mollalık yapmakta olan oğlu Kerim’in artık bu işi bırakıp kılıç kuşanmasını ister. Kerim, Orhan Bey’le birlikte Kaptan Çavuş’tan kılıç dersi alırlar. Kaptan Çavuş’un güzel kızı Aslıhan ile Kerim’in arasında bir duygusal ilişki başlar. Ertuğrul Gazi hastalanır. Oymağa yeni bir Bey gerekmektedir. Oymağın ileri gelenleri tarafından Osman Bey oymağın başına getirilir. Ancak, Osman Beyin amcası Dündar Alp de bey olmak ister. Tekfurlarla yapılan savaşta Dündar Alp karşı tarafı destekler. Savaşta Bizanslılar yenilir. Notüs Gladiyus öldürülür. Osman Bey zamanının ulularından Şeyh Edebali’nin kızını alır. Orhan Bey’le Nilüfer Hatun’un, Kerim ile Aslıhan’ın evlenecekleri eser bitmeden okuyucuya sezdirilir.
DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU: Peyami Safa’nın Psikolojik roman türünün başarılı bir örneği olan otobiyografik romanı. Yazar, annesi ile kenar mahallelerin birinde virane, ahşap bir evde yaşamaktadır. Çocukluğundan beri bir kemik hastalığından muzdariptir. Sık sık uzaktan akrabaları olan bir paşanın evine gitmekte, paşanın kızı Nüzhet’i içten içe sevmektedir. Paşa yazara bir de Doktor Ragıp Bey’ e görünmesini tavsiye eder. Doktor Ragıp’ın Nüzhet’i istediğini duyunca üzülür. Doktorun ikazlarına rağmen baston kullanmayan yazar o gece yatakta yorgun ve acı içinde kıvranır. Nüzhet yazarın evine uğrar, yazar ona karşı olan zaafiyetini daha fazla saklayamaz, onu kendisine çekip bir kere öper. Nüzhet şaşkınlık içerisinde koşarak eve gider. O akşam Doktor Ragıp yemeğe gelir. Konukları gidince Paşa yazara doktor hakkında görüşlerini sorar o da Ragıp’ ı Nüzhet’ e yakıştıramadığını söyler. Bunu duyan yengesi de içinden yazara karşı kin tutar. Evine dönen yazarın ağrıları gün geçtikçe arttığından annesi onu fakülteye götürür. Operatör ona durumun ciddiyetini hatırlatır ve bacağın kesilmesi gerektiğini söyler. Buna razı olmayan yazar bayılır. Bundan etkilenen operatör yazara, üç aylık bir sürede bacağını kurtarmak için hastanede kalması gerektiğini söyler. Yazar bunu kabul etmek zorunda kalır ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşuna yatırılır. Burası ona hapishane gibi gelir ve ilk gecesi olaylı biter. Bu korkuya dayanamaz ve bütün gücüyle bağırıp çağırır. Zor geçen günlerin sonunda ameliyat günü gelir. Ameliyatı bitince yedinci pansumanda doktor bacağın kurtulduğunu ancak yere basamayacağını söyler. Daha sonra da Nüzhet’ten gelen karttan Paşa’nın hastalandığını Nüzhet’in de Doktor Ragıp’ la evleneceğini öğrenir. Acılar içinde geçen günlerin sonunda taburcu olur.
DUDAKTAN KALBE: (Reşat Nuri Güntekin) Gerçek sevgiyi anlayamamış bir gencin Hüseyin Kenan’ın düştüğü bunalımı, Kınalı Yapıncak adını verdiği Lamia’ya olan ve mutsuz biten aşkını anlatır.
ESİR ŞEHRİN İNSANLARI: Kemal Tahir’in Mütareke dönemi aydınlarını anlattığı "Esir Şehir" üçlemesinin ilk kitabıdır. Roman, Birinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul'daki sivil aydınların durumunu konu edinir. Kamil Bey, bir paşa çocuğudur. Genç yaşta çok büyük bir mirasa konmuş ve hayatının büyük bölümünü yurt dışında geçirmiştir. 1914 Dünya Savaşından iki yıl kadar sonra Kamil Bey, karısı Nermin ve kızı Ayşe ile birlikte İstanbul'a döner. Yurtdışında mülklerinin bazılarını satarak geçindiği için para sıkıntısı çekmektedir. Vapurdan inen Kamil Bey, İstanbul'un içinde bulunduğu acı durumu daha iyi öğrenme fırsatı bulur. Şehir yangın yeri halindedir. Küçük kız çocukları sefaletten kendilerini satmaktadır ve bulaşıcı hastalıklar giderek yayılmaktadır. Vatanın felaketine dayanamayan subay ve memurların bazıları intihar etmektedirler. Nermin Hanım'ın halası ve eniştesi son derece büyük ve gösterişli bir köşkte otururlar. Enişte Bey, işgal kuvvetlerinin ileri gelenleri ile işbirliği içinde olan, gönülden Padişaha bağlı, vatanseverlik duyguları gelişmemiş, her şeye sadece ticaret gözüyle bakan bir insandır. Kamil Bey'i Kerkük'teki toprak