AnasayfaSevdiğim Yazılar

ÖRNEK ŞAİR- Yaşar Nabi Nayır

ÖRNEK ŞAİR- Yaşar Nabi Nayır Tarancı, şiirimizin örnek alınacak kişilerinden biri oldu. Şiirin böylesi gerçek temsilcilerine yalnız her kuşakta değil,

GENE KARAMSARLIK ÜSTÜNE- Yaşar Nabi Nayır
SANAT VE ÖZGÜRLÜK- Yaşar Nabi Nayır
Aykut Alp KAPUSUZOĞLU- Madrid Günlükleri: Plaza Mayor…

ÖRNEK ŞAİR- Yaşar Nabi Nayır

Tarancı, şiirimizin örnek alınacak kişilerinden biri oldu. Şiirin böylesi gerçek temsilcilerine yalnız her kuşakta değil, bütün bir edebiyat içinde de parmakla gösterilecek kadar az rastlanır.

 

Elbette hepimiz gibi bir insandı. Yaşamayı sevdi, yaşamanın tadını arttıran sarhoşluğu, o sarhoşluğu veren her şeyi sevdi; dünya nimetlerinin her çeşidini sevdi, insanları sevdi, insanların dişilerini daha çok sevdi. Ama hepsinin üstünde çok üstünde, şiiri sevdi. Denebilir ki onun için yaşadı, onun uğrunda öldü. İçki düşkünlüğünün bile daha keskin, daha yoğun duyarak daha iyi şiirler yazmak için bir vasıta olduğunu söyleyen Ziya Osman kardeşimiz haksız değildir.

 

Kabına sığamayan, coşkun bir mizacı vardı. İçkiye de, kadına da bu coşkunluğu arttıran şeyler diye sarıldı. İyi şiir yazmak için coşmaya ihtiyacı olduğunu biliyordu. Ancak coşkun anlarında, coştuğu ölçüde yazdı. Onun için de az yazdı.

 

Bütün büyük şairler gibi şeklin, biçimin şiir için ilk şart olduğuna inanıyordu. Biçim kaygısı kaygılarının başında yer alır. Haşim. öyle değil miydi, Orhan Veli öyle değil miydi, Yahya Kemal öyle değil midir? Baudelaire, Mallarme, Rimbaud. Valery öyle değil midirler? Verlaine gibi bir gerçek şairin eserinin en büyük kısmını öldüren de avare yaşayışı içinde çok zaman biçim kaygısını yitirmesi olmamış mıdır?

 

Aldanmayın biçimini inkar eden sürrealistlere. Neymiş, içten gelen sesler, kafanın süzgecinden geçirilmeden, olduğu gibi verilmedikçe gerçek şiire ulaşılamazmış. Bu çocukça teoriye kendini kaptırmış olanlardan elde ne kaldı? Kalanlar da sözde inanmış görünenlerin, hileye başvurup, içten kopmuş duygusunu vermek için üzerinde aylarca, yıllarca çalıştıkları şiirlerden ibaret. değil mi?

 

Cahit, şiirde biçimin ne kadar ağır çektiğini pek iyi anlamıştı. Bununla beraber Mallarme gibi, Haşim gibi salt biçimci bir şair olmadı. Valery gibi şiirin yalnız bir kelime oyunu, kelimelerin yan yana dizilmesinin de bir çeşit matematik işi olduğu düşüncesine kendini kaptırmadı. Gözleri açıldığı günden beri dünyasına görerek bakmasını bilmişti. Yaşamak ve ölmek, tabiat ve insanlar, iyilikler ve kötülükler üzerine söylenecek sözleri vardı. İnsanlara yeni bir mesaj getiren bahtiyarlardandı. Bütün söylemek istediklerini bize şiirlerinde verdi. Özle biçimi böylesine bir ustalıkla bağlaştıran bir şair daha tarihimizde gelmemiştir bence.

 

Denebilir ki, iyi ama, bize söylendikleri öyle pek işitilmemiş, yepyeni şeyler değildi: Ölümün korkunçluğu, yaşamanın, sevmenin tadı, iyi şeyler, iyi insanlar sevgisi, kardeşlik ve hürlük özlemi …

 

Ben de derim ki, şu yeryüzünde söylenmemiş ne var ki, şiirde hiç duyulmamış, bambaşka şeyler anlatmak mümkün olsun! Bütün iş büyük gerçekleri kişioğlunu düşündürmekten, ilgilendirmekten hiç bir zaman geri kalmayan konuları yeni bir biçimde söylemek, daha duyulur ve sezilir hale getirmektir. Cahit’in yaptığı da buydu. Yaşamanın güzel şey olduğunu öğrenmeye elbette ki ihtiyacımız yok ama şair bize:

 

Her mihnet kabulüm yeter ki

Gün eksilmesin penceremden.

 

derse yaşamanın tadını daha derinden, başka kimsenin erişememiş olduğu bir kuvvette duyurmuş olur.

 

Kulak ver ki havasında bahçemizin

Gök maviliğinden dal yeşilliğinden

Bir türkü söylenmede kendiliğinden

Dinledikçe ömrün artar öyle güzel.

 

Şairin öğüdüne uyarak gök maviliğine, dal yeşilliğine kulak veririz ve onunla birlikte. o, duyulunca bir daha unutulmayacak -şen veya hazin- şarkıyı tüylerimiz ürpererek duyarız:

 

Ah o kadrini bilmediğim günler,

Koklamadan attığım gül demeti,

Suyunu sebil ettiğim o çeşme,

Eserken yelken açmadığım rüzgar!

 

Bize sonsuz gibi görünen bir ömrün güveni içinde tepmiş olduğumuz, bir daha önümüze konmayacak bütün o nimetlerin özlemi bir şiir cümbüşü içinde bizi pençesinde kıvrandım.

Ya ölümü hangi şair bu kadar elle tutulurcasına duyurabilmiştir:

 

Nasıl hatırlamazsın o türküyü,

Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,

Alıştığımız bir şeydi yaşamak.

 

Mezar ötesinden, bana hala şairin dudakları bu mısraları mırıldanıyormuş gibi geliyor.

Savaşın korkunçluğu üzerine de nice şairler nice türküler yakmışlar, ama yumuşak, sakin dört mısraın içinde o acıklı, dramın dehşetini kim bize Cahit kadar duyurmasını bildi:

 

Daha doymamıştık son yemişlerine yazın:

Kuşlardı, çiçeklerdi besleyen neşemizi.

Gün sakindi, gece yıldızlı, yaşamak güzel!

Geçen yaz mevsimiyle sulh bir hatıra oldu.

 

 

Sonra yaşama sevinciyle mest, yaşamanın sonsuzluğuna inanmak isterken tutunacak dal bulamayan kişinin çığlığı:

 

Ölmek varsa günün birinde gayri,

Göz nuru, el emeği, alın teri,

Yaşadığım iyi kötü günleri

Değişmem hiçbir cennet masalına.

 

Cahit’in yaşamaya olduğu kadar sanata da nasıl bir ihtirasla sarıldığını göstermesi bakımından mektuplarının, şimdi birer köşede unutulup kalmış yazılarının okunması, bilinmesi şarttır. Onun için bu eski yazıları hatırlatmaya önem veriyorum. Her şeyi kolay tarafından almanın bir marifet sanıldığı, şiirin büyük gerçeklerinin unutulmaya yüz tuttuğu şu sıralarda Cahit Sıtkı’nın yaşayışıyla da, düşünceleriyle de yeni yetişenlere öğretecek çok şeyi var,

 

Her mısraı her kelimesiyle ayrı ayrı uğraşan, bir tek virgül için uykularını kaçıran bu büyük şair, şiir yazmanın, kişide Tanrı vergisi olsa bile, kolay iş olmadığını nasıl derinden kavramıştı. Mükemmellerini bırakıp şu veya bu mısraının zayıf olduğunu söyleyenlere derim ki, bunca titizlik, bunca sanat kaygısı, bunca kabiliyet bir şairin her şiirine, her mısraına mükemmellik veremiyorsa, bütün bu özelliklerden yoksun kişilerin sanat alanında boy göstermek için ne kadar derlenip toplanmaları, kalemi ellerine ne kadar korkuyla almaları, yazdıklarının kusursuzluğundan ne kadar şüpheye düşmeleri gerekir, varın kıyas edin artık.

 

Şiir alanında yer almaya can atan gençlere örnek olarak onun şiirlerini değil, kişiliğini gösteriyorum. Elbette ki Cahit gibi, yazmayacaklar, elbette ki onun silik bir kopyası olmakla yetinmeyecekler. Ancak o dev şairin sanat aşkında, biçim kaygısında kendileri için alınacak çok dersler gizli olduğunu bilecekler.

 

Büyük şairler yalnız eserleriyle değil, asıl bu taraflarıyla yeni kuşaklara örnek olurlar ve olmalıdırlar

(Varlık, sayı: 442, 1956)

WORDPRESS: 0
DISQUS: